2 Haziran 2011 Perşembe

Bilinmesi Gereken Tablolar - Bölüm 2

THE DEATH OF VIRGIN - Meryem’in Ölümü
Michelangelo Merisi da Caravaggio - 1571-1610
İTALYA
1601-1605
Soyadını, doğduğu köyden alan İtalyan ressam Caravaggio, Roma’ya gitmeden önce Milano ve Venedik’te eğitim aldı. Işık ve gölge kullanımı ile barok akımının en özgün sanatçılarından oldu. İlk eserlerini, Lotto ve Savoldo gibi sanatçılardan etkilenerek yaptı. Bir dönem Tiziano’dan eğitim aldı ve bu yolla Venedik Okulu ile ilişki kurdu. Roma’da kaldığı sırada daha çok, başta kendininki olmak üzere portreler, ölü doğa ve meyve resimleri yaptı. Doğalcılığın yanı sıra ışık ve renklerinde, neredeyse realizm akımının etkileri görülür. Son dönem eserlerinde dinsel sahneleri resmetti. Tam bir ustalık meyvesi olan ‘Meryem’in Ölümü’ tablosu, Caravaggio’nun ışık ve gölge konusunda dâhiyane olduğunun ve resimsel düzlemi, dramatik bir stilde ele alışının göstergesidir. ‘Meryem’in Ölümü’nde ressamın çağdaşlarından farklı olarak gölgelere önem vermesi, dramatik anı tıpkı bir teatral sahne gibi algılaması tabloyu önemli kılar.

THE RAPE OF THE DAUGHTERS OF LEUCIPPUS - Leuccipus’un Kızlarının Kaçırılışı
Peter Paul Rubens - 1577-1640
Hollanda
1618
Sanatçı, belli aralıklarla Tobias Verhaecht, Adam Van Noort ve Otto Vaenius gibi öğretmenlerden ders aldı. İtalya ve İspanya’ya seyahatlere çıktı, bazı kiliselerde resim yapma fırsatı buldu. İtalya’da yakından incelediği Michelangelo ve Tiziano’nun eserlerinden etkilendi. Zamanla yeteneğini geliştiren ve aynı zamanda bir sanat taciri olan Rubens, çok geçmeden barok tarzının ünlü ressamları arasına girdi. Birçok zengin tüccarın ve soylunun portrelerini yaparak, tanınırlığını artırdı. Portrelerin yanı sıra, manzara resimlerini ve tarihsel olayları tuvaline taşımaktan geri kalmadı. Sadece Rubens’in değil, barok tarzının da başyapıtı kabul edilen ‘Leuccipus’un Kızlarının Kaçırılışı’ tablosunda, iki atın güç gösterisi olarak şahlanıyor olması, ressamın göndermelerinin inceliğine işaret eder.

THE NIGHT WATCH - Gece Bekçileri
Harmensz van Rijn Rembrandt - 1606-1669

HOLLANDA
1642
Hollanda’nın önemli ressamlarından Harmensz van Rijn Rembrandt, birçok sanatçının yanında eğitim aldı. Pieter Lastman ve atölyesini paylaştığı Jan Lievens’ten etkilendiği biliniyor. 1630’ların başında Amsterdam’a yerleşen sanatçı, yaptığı başarılı portrelerle önemli bir gruba hitap etmeye başladı. Dönemindeki sanatçılardan farklı olarak, geçmişi değil, devam eden hayatların hikâyesini resmetmeye çalıştı. Tutkulu ve meraklı bir karakteri olması, onu farklı konuların resmini yapmaya itti. Tuval üzerine yağlı boya ile resmettiği ‘Dr. Tulp’un Anatomi Dersi’, çevresinde şaşkınlık yarattı. En ünlü eseri ‘Gece Bekçileri’ ise kalabalığın içinde dinamik ve hareketli bir grup portresi olarak dikkat çeker. Yüzbaşı Frans Banning Cocq ve Teğmen Willem van Ruytenbuch komutasındaki şehir muhafızlarının gece devriyesinin anlatıldığı tablonun en önemli özelliği, ışık oyunları sayesinde esrarlı bir hava yaratılmış olmasıdır. Tabloda, Barok tarzın en önemli özelliklerinden ışık gölge karşıtlığının, ressam tarafından ustaca kullanılması sayesinde, tüm figürler canlıymış gibi algılanır.

Las Meninas - Nedimeler
Diego Velazquez - 1599-1660
İspanya
1656
Felsefe, dil eğitimi ve resim dersleri aldı. İlk öğretmeni Herera oldu, sonra Pacheco’nun yanında eğitim gördü. İki öğretmeninden de etkilenen Velazquez, Kral IV Felipe’nin sarayına ressam olarak atandı ve İspanyol kralın dostluğunu kazandı. Yaptığı portrelerle adından söz ettiren ressamın, ışık oyunları ve tablolarında yarattığı atmosfer, genç İspanyol sanatçılara ilham verdi. Bodegon türünde eserleriyle dikkat çeken Velazquez’in en ünlü tablosu ‘Las Meninas’, şaşırtıcı bir özelliğe sahiptir. Tablosunda, kendini de resmedilenler arasına yerleştiren Valezquez, yaptığı oyunla gizemli bir hava yaratmayı başarır. Kral IV. Felipe’nin kızı Margarita ve hizmetçileri, resmi yapan Velazquez’in yanında konumlanır. Kral ve kraliçenin ise arka tarafa yerleştirilmiş bir aynadan yansıması görülmektedir. Böylece resim, ayna objesi sayesinde, dışarıdakini içeriye dâhil etmektedir. Resmin yapıldığı anın resmedilmesi ressamı unutulmaz kılmıştır. Valezquez’in, Batı resmine farklı mekân yorumlarıyla kattığı eserler, dikkat çekicidir.

Girl With A Pearl Earring - İnci Küpeli Kız
Johannes Vermeer - 1632-1675
HOLLANDA
1665
Johannes Vermeer’in ünü, ölümünden sonra dünyaya yayıldı. Yaşadığı sürece şehir dışına çıkamayan sanatçı, hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen, laciverttaşı gibi pahalı boyaları kullanmasıyla tanındı. Pointillé adı verilen özel bir teknikle resim yapmayı tercih eden sanatçı, yaşadığından daha kusursuz bir dünyayı ve aşk temasını eserlerine konu etti. Tablolarında, köylü bir kızdan, zenginlerin şaşaalı hayatına kadar, yaşadığı çevreye dair her ayrıntı görülür. ‘Kuzey’in Mona Lisa’sı’ olarak adlandırılan en başarılı eseri ‘İnci Küpeli Kız’ tablosundaki genç kızın masumiyeti ve bakışlarındaki etkileyicilik, ressamın başarısını artırdı. Tablonun ana objesi inci küpe ön plana çıkarken, ressamın tablolarında eksik olmayan mavi ve sarı renkteki örtü dikkat çeker.

The Swing - Salıncak
Jean Honore Fragonard - 1732-1806
Fransa
1767
Chardin’den dersler alarak kendini yetiştirdi. 1752’de ‘Büyük Roma Ödülü’nü aldı. Hollandalı birçok ustadan esinlenmesine rağmen, özgünlüğünü hiçbir zaman kaybetmedi. Eserlerinde, erotizm, toplumsal düzendeki çarpıklıklar, ‘an’ın resmi ya da aldatma gibi güncel temaları işledi. Değişik ortamlarda çocukları resmetmesiyle ve çıplak kadın tablolarıyla dikkat çekti. Yağlı boya tekniğiyle çalışan sanatçı, La Fontaine’in birçok masalını da betimledi. Fragonard’ı belli bir kalıba koymak zor olmakla beraber ressam, gittiği yerlerden etkilendi. İtalya’ya yaptığı yolculuklar sırasında Venedik tarzından, Hollanda’da yaşadığı dönemde ise çevresindeki sanatçılardan esinlendi. Buna karşın, hızlı fırça vuruşlarına sahip olması, kendi tarzını yakalamasına yardım etti. Tablolarında, bilinen tarihsel sahnelerden çok insanın doğal tarihi yer aldı. ‘Çalınmış Öpücük’ ve ‘Sürgü’nün yanında öne çıkan en önemli tablosu ‘Salıncak’, halinden memnun bir adamın, salıncakta sallanan genç kızın bacakları arasındaki gizli şeye baktığı anı anlatır. Eserde Fragonard, o dönemin kadınlarının, kabarık elbiseler giymesine karşın iç çamaşırı kullanmayarak, erkekleri kendine bağladığına gönderme yapar.

The Third of May 1808 - 3 Mayıs 1808
Francisco Goya - 1746-1828
İSPANYA
1814
Portrelerle tanınan Goya’nın eserlerinde modern sanatın ilk adımları görülür. Genç yaştan itibaren yaptığı resimlerle takdir kazanan ressam, 40 yaşına geldiğinde Kral IV. Carlos’un emrine girdi ve sarayın baş ressamı olarak birçok eser verdi. Güney İspanya yolculukları sırasında geçirdiği rahatsızlık yüzünden sağır oldu. Mizacı, karamsar ve içe dönük bir hâl aldı. Tablolarında, bunalım, zulüm ve travmaları konu edinmeye başladı. Bu dönemde gözlemci tarafının ağır bastığı eserler ön plana çıktı. Fransız askerlerinin İspanya işgalinden de etkilenen Goya, ‘3 Mayıs 1808’ tablosunda şiddeti ve savaşı resmetti. Eserde, beyaz gömlekli bir İspanyolun, Fransız askerleri tarafından kurşuna dizilişi resmedilir. Yerde, kanlar içinde yatan insanlar vardır. Goya, eserini Fransızların 1808’de Madrid’i işgali sırasında, Napolyon’un asekerlerine direnen ve çaresiz kalan İspanyolların anısına resmetmiştir. Tablo, kanlı bir savaşı resmederek, tarihe ışık tuttuğu için önemlidir.

The Wonderer Above the Sea of Clouds -
Caspar David Friedrich - 1774-1840
ALMANYA
1818
Caspar David Freidrich, J. G. Quinstrop’tan dersler alarak resim yeteneğini geliştirdi. 1794’te girdiği Kopenhag Akademi’de dikkat çekti. Okul bittikten sonra Almanya’ya dönerek Dresden’e yerleşti ve hayatının sonuna kadar oradan ayrılmadı. Dramatik sahneleri, karmaşık duyguları ve esrarengiz atmosferleri resmetmesiyle ünlendi. Doğanın hem sakin hem de coştuğu anları tuvaline yansıtan sanatçı, genç Alman ve İskandinav sanatçıları derinden etkiledi. 1824’te Dresden Akademisi’ndeki profesörlüğü sırasında öğrencilerine, formatif figürleri ve romantik akımın inceliklerini aşıladı. Bir dönem eserleri sanat çevrelerince unutulsa da, 1900’lerin başında popülerliğini yeniden kazandı. Sisli bir havada, kayalıkların üzerinde sırtı dönük bir erkeği tasvir ettiği ‘Bulutların Üzerinde Yolculuk’ tablosu, geleceği düşünen ama önünü sis perdesinden göremeyen birinin hikâyesini anlatır. Tabloda, karmaşık ve belirsiz bir manzaraya bakan erkeğin kendi üzerine düşünüyor olması, hem bu manzara içinde önemsizliğine, hem de dik bir kayalıkta durduğu için, önündeki her şeye vakıf olduğuna gönderme yapar.

The White Horse - Beyaz At
John Constable - 1776-1837
İNGİLTERE
1819
Yeteneği ve geçirdiği mutlu çocukluktan edindiği görsel birikimle, 19’uncu yüzyılda yetişmiş en iyi İngiliz manzara ressamlarından biri olan Constable, kendisinden önce gelen sanatçıların gerçeği pek yansıtmayan resimlerine karşın, çevresini ve doğayı olduğu gibi ve canlı resmetmeyi başardı. Bulutlara nerdeyse hareket kazandırdığı ve kullandığı renklerin sıcaklığıyla adeta gerçekmiş gibi algılanan tabloları, ününün yayılmasında etkili oldu. 1799’da Kraliyet Akademisi’ne girdi ve aldığı eğitimi, kendi tarzında boyadığı kesik fırça darbeleri ve renk karışımları ile birleştirerek, kendi üslubunu yakaladı. Ressam, genellikle yüksek tepeler, bulutlu dağlar, ot yığınlarıyla kaplı alanlar gibi İngiltere’nin kırsal alanlarını resmetmeyi tercih etti. Birçok ressam ve düşünüre ilham kaynağı olan sanatçı, 1824’te Paris Salonu’nda sergilediği ‘Saman Arabası’ serisiyle Kraliyet Akademisi üyeliğine getirildi. 1819’da yaptığı ‘Beyaz At’ adlı eser, sanatçının üslubunu tam olarak ortaya koyar. Hareketli kıvrımlar ve gerçekmiş gibi renklendirdiği sahne ile ressam, sanat tarihine adını yazdırmaya hak kazandı. Tabloda, Suffolk’taki Stour Nehri’nde, suya bakan beyaz bir at, ince resmedilişiyle dikkat çeker.

Rain, Steam and Speed - Yağmur, Buhar ve Hız
Joseph Mallord William Turner
1775-1851
İNGİLTERE
1844
Joseph Mallord William Turner, 1789’da Kraliyet Akademisi’ni bitirdikten sonra İngiltere’yi gezdi ve seyahatleri sırasında onlarca deftere, hem notlar aldı hem küçük çizimler yaptı. Çalışmalarının ilk meyvelerinde, suluboya ve yağlı boya kullanmasına rağmen sonunda yağlı boyada kendini bulduğunu anladı. 1819’da İtalya’ya yaptığı ilk seyahatten sonraki bazı eserlerinde klasik döneme ait izler bulunur. ‘Rain, Steam and Speed’ adlı eserinde ise empresyonizmin ilk izleri görülür. Geride, 300’den fazla yağlıboya eser bırakan İngiliz ressam, modern resmin de öncüsü kabul edilir. En ünlü tablosu olarak bilinen ‘Rain, Steam and Speed’de, Büyük Batı Tren Yolu’nu resmeden sanatçı, sanayi devriminden sonra değişen ve hızla farklı bir yöne gden topluma bir gönderme yapar. Belli belirsiz resmedilen tren, buhar, hız ve yağmurun arasında flulaşarak yol alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder