4 Haziran 2011 Cumartesi

Bilinmesi Gereken Tablolar - Bölüm 3

Two Women Chatting by The Sea
Denize Karşı Sohbet Eden İki Kadın


Camille Pissarro - 1830-1947
FRANSA
1856
Empresyonizm akımının en önemli isimlerinden biri olarak anılan Camille Pissarro, Paris’te eğitim gördü. 1855’te, Fransa’ya tamamen yerleşmeden önce Venezüella’yı keşfetmeye gitti. Bir sergide tanıştığı Corot’dan çok etkilendi. Sanat okulu Académie Suisse’te eğitim gördüğü sırada Monet ile tanıştı ve onun sayesinde empresyonistlerin bir araya geldiği ‘Cafe Guerbois’de, gruba katılan yeni bir halka olarak takdim edildi. 1870-1872 yılları arasında sıkı dostlukları olan Pissarro ve Monet’nin yolları, Fransa-Prusya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine ayrıldı. Tıpkı bir guru gibi, peşinde dolaşan öğrencileri oldu ve gruplara hitap etti. 1880’lerin ortasında Seurat’ın yeni-ekspresyonizmiyle flört eden ressam, kendi tekniğinden uzaklayarak yeni bir yaklaşım benimsedi. İleriki yıllarda, gözündeki rahatsızlık yüzünden daha fazla resimle ilgilenemedi. Fransa köy ve şehir hayatı ile manzara resimleri yapan Pissarro’nun ünlü tablosu ‘Denize Karşı Sohbet Eden İki Kadın’da, renk geçişleri dikkat çeker.

Le Bain Turc - Türk Hamamı
Jean Auguste Dominique Ingres 1780-1867
FRANSA
1862
Fransız Jean Auguste Dominique Ingres, 1797’de Paris’teki Louis David atölyesine girene kadar pek çok ödül kazandı. Yağlı boya ile çalışmayı tercih eden sanatçı, David’den büyük ölçüde etkilendi. Romantizmden hoşlanmamasına rağmen, resimlerinin pek çoğunda romantik öğeler göze çarpar. Flaxman’ın yanındayken Antik Çağ’a ilgi duydu ve büyük olasılıkla neo-klasik tarzdaki eserlerini bu dönemden sonra vermeye başladı. 1806’da İtalya’ya gelerek çalışmalarına devam eden Ingres, serbest çalışmalarının yanında akademik unvana sahip ‘İsa Din Bilginlerinin Arasında’ gibi eserler de verdi. Oryantalizme katkıda bulunan ‘Türk Hamamı’ tablosuyla dikkatleri üzerine topladı. Osmanlı topraklarında hiç bulunmamasına rağmen, bu kadar ustalıkla resmedilen çıplak kadınlarla dolu hamam, bazı çevrelerce alkışlanırken, bazılarınca olumsuz eleştirildi. 25 kadının çıplak biçimde hamam sefası yaptığı eseri, Le Figaro Dergisi ‘19’uncu yüzyılın en erotik resmi’ ilan etti.

The Artist’s Mother
James Abbott McNeill Whistler - 1834-1903
ABD
1871
Kariyerine asker olarak başlayan ve üç yıl deniz haritacılığı bölümünde profesyonel olarak çalışan Whistler, resme olan ilgisi ağır basınca, ani bir kararla Paris’e yerleşti. Courbet ile tanışma fırsatı yakaladı ve realizmi savunan bir grup ressamın arasına katıldı. Japon tarzında yapılmış tabloların taklitlerini yaptı. Londra’ya taşındı ve kendini İngiliz tarzı bir sanatın ortasında resim yaparken buldu. ‘An’ı anlattığı harmoni kompozisyonlarında kullandığı tonlamalarla, kendi tarzını yakalamayı başardı. Duygusal ve ahlak konularının ağır bastığı tabloları, gelecekteki İngiliz sanatçıları derinden etkiledi. Ressamın en bilinen tablosu ‘The Artist’s Mother’, renk geçişleri ve fırça darbeleriyle ön plana çıkar. Baskın renkleri gri, siyah ve beyaz olan tabloda, profilden görünen, elleri dizlerinde ve ayaklarının altında ahşap bir destek bulunan yaşlı bir kadın resmedilir. Resmedilen kadının Victorian tarzı giyimi, ait olduğu döneme bir göndermedir.

Impression Sun Rise
Claude Monet - 1840-1926
FRANSA
1872
Empresyonizmin en iddialı halkalarından Claude Monet, Jongkind ve Boudin gibi sanatçılardan etkilendi. Cesaretini toplayıp resim yapmaya başlaması, dış dünyayı keşfiyle başladı ve algıladığı dünyayı, empresyonizmin kurallarına uygun biçimde tuvaline taşıdı. Paris’te, henüz öğrenciyken tanıştığı Pissarro, Renoir ve Sisley ile sanatın temel kuralları konusunda fikir alışverişi yapma fırsatı buldu. Usta, fırça darbelerindeki yeteneği sayesinde birçok eser verdi ve 1874-1886 yılları arasında sekiz sergi açtı. Özellikle bir figürü, gün içindeki farklı saatlerde resmetmekle ünlendi. Ressam, ünlü tablosu ‘Impression Sun Rise’da, gün doğumunda, Le Havre Limanı’nın görüntüsünü tuvaline taşır. Gecenin maviliğinde, gökyüzünden süzülerek batan portakal renkli güneş, dalgaların üzerinde iz bırakır. Sanatçı, izlenimsel bir havada çizdiği resimde, abartıdan uzak ve mistik objeler yerine, her gün bilinen haliyle limanı anlatır. Gerçeklik kalitesiyle resmedilmiş eserde, olmayan ya da görünmeyen hiçbir şey yoktur.

La Rue Mosnier aux Drapeaux
Edouard Manet - 1832-1883
FRANSA
1878
Modern konuları resme taşımasıyla 19’uncu yüzyılda ünlenen Manet, empresyonist akımın önde gelen isimlerinden. Couture’ün yanında çıraklık yaptı. ‘Kırda Öğle Yemeği’ ve ‘Olympia’ adlı iki eseri, modern sanatın başlaması açısından önemli rol oynadı ve kendisinden sonra gelen genç nesle ilham kaynağı oldu. Parisli bir grup modernistin içinde yer alarak, klasik öğeler ya da konular yerine, değişen ve modernleşen hayatı resme taşıdı. Aslında tam olarak hiçbir zaman empresyonizmin bir parçası olmadı, son dönem çalışmalarında açık yapıt tablolar resmetmeye gayret etti. ‘La Rue Mosnier aux Drapeaux’ tablosunda, Mosnier Sokağı’nın bayraklar asılmış olağan bir gününü, fotoğraftaki kadar canlı bir ışıklandırmayla anlattı. Eserdeki derinlik hemen göze çarpar, üstelik sokak hareketlidir de. Barış Bayramı olarak 30 Haziran’da Fransa’da yapılan resmi tatilin hemen ardından yapılan tabloda, Fransız bayrakları dikkat çeker. Sokağın binalarının yenilenmiş hali, Endüstri Devrimi’ne de gönderme niteliği taşır.

Bathing at Asnieres - Asnieres’de YIKANANLAR
Georges Seurat - 1859-1891
FRANSA
1884
Güzel Sanatlar Okulu’nda eğitim gören Georges Seurat, resim sanatına getirdiği yenilik sayesinde, büyük ressamlar arasındaki yerini aldı. Renklerin bölünmesi ve optik karışıma dayalı yeni izlenimciliğin kurucularından oldu. İlk yapıtlarında, Chevreul’ün renk teorilerinden ve klasisizmden etkilense de, sonraki yıllarda kendi özel renk karışımlarını ve fırça darbelerini buldu. Eserlerinde, çoklu bir renk geçişi yakalayarak sanki bir fotoğrafa bakıyormuşcasına canlı anları resmetti. Yaşadığı dönem için çok tercih edilen bir teknik olmamasına rağmen, sonraki nesil için öncü oldu. ‘Asnieres’de Yıkananlar’ yapıtı, küçük fırça darbeleri kullanılarak yapılan ‘balayé’ tekniğiyle resmedildi. Ressamın renkleri, çağdaş renk teorisinin de ilk örneklerinden biri kabul edilmesini sağlamıştır. Sanayinin gelişmesiyle ortaya çıkan işçi sınıfının tatil merkezi haline gelen Asnieres’de yüzen ve dinlenen işçileri resmeden Seurat, burjuva ve çalışan takımının farklı zevklerine dikkat çeker.

Le Barrage de Saint Mammes
Alfred Sisley - 1839-1899
İNGİLTERE
1885
Alfred Sisley, çocukluğunun ilk yıllarında Corot’nun, 1862’de Charles Gleyre’in stüdyosuna kabul edildi. Monet ve Renoir’ın eserleriyle burada tanıştı ve bu iki sanatçıdan da ilham aldı. Ressamın, tablolarında en göze çarpan unsur ışıklandırması oldu. Renkleri birbirine karıştırarak elde ettiği ışık oyunları tablolarının, başka sanatçılarınkinden ayrılmasını sağladı. Bir süre sonra da empresyonizm akımının en sadık sanatçılarından biri haline geldi. Özellikle dış mekân ve manzara resimleri çizen Sisley için Loire Vadisi, Seine ve Thames Nehri önemli temalar arasında yer aldı. Babasının zengin olması, sanatıyla daha fazla ilgilenmesine ve tablolarında kendini geliştirmesine olanak tanıdı. ‘Le Barrage de Saint Mammes’ (Saint Mammes Barajı) tablosunda Sisley, empresyonizmin en önemli özelliklerinden biri olan aydınlık renkleri kullanmıştır.

Vase With Twelve Sunflowers - Vazoda On İki Ayçiçeği
Vincent Van Gogh - 1853-1890
HOLLANDA
1888
Bazı resimleri ve eskizleri, dünyanın en değerli eserleri arasında yer alan Vincent Van Gogh ilk gençlik yıllarında bir sanat simsarlığı firmasında çalıştı. Öğrenimini yarıda bırakmasına karşın, üstün zekâsı onu resim sanatına yönlendirdi. Resim kariyerine ölümünden 10 yıl kadar önce başladı. Paris’te tanıştığı izlenimcilik akımı, eserlerinde canlı renklere geçiş yapmasını sağladı. Bir süre sonra da kendine özgü tarzını bularak genç nesilleri etkiledi. 10 yıllık kariyeri boyunca, iki bine yakın esere imza attı. En önemli eserlerini ise ölümünden iki yıl kadar önce yaptı. En yakın arkadaşı olarak bilinen Paul Gauguin ile ilişkilerinin bozulması üzerine kulaklarından birini kesti ve giderek bozulan ruh sağlığı intiharına sebep oldu. En ünlü tablolarından biri olan ‘Vazoda On İki Ayçiçeği’, parlak sarı rengi ve hemen tuvalden çıkacakmış gibi canlı oluşuyla sanatseverlerden tam not aldı. Vazoda görünen 12 ayçiçeği, gerçekliğinden çok, ressamın kendi iç dünyasındaki yansıması olarak tuvale taşındı. Ressamın, sade fon önünde ayçiçeklerine akıcı fırça vuruşlarıyla canlılık kattığı gözlemlenir.

Moulin Rouge-La Goulue
Henri Toulouse Lautrec - 1864-1901
Fransa
1891
Lautrec’in resme olan yeteneği, küçük yaşlarda çizdiği karikatürlerle fark edildi. Yine küçük yaşlarda, genetik bir hastalığa tutuldu ve ince kemikleri, sürekli kırılan kolları ve bacakları yüzünden çok sıkıntı yaşadı. Hem kısa boylu hem sakat olarak hayatına devam etti. 1882’de sanat eğitimi almak için Paris’e gitti ve kabare sanatçılarını, dansçıları ya da palyaçoları resmetti. Van Gogh ve Emile Bernard gibi sanatçılarla tanışarak empresyonizmin etkisi altına girdi. Bir süre sonra litografi yönündeki yeteneğini keşfetti ve klasik yönden uzak ama poster anlayışına yakın resimler yaptı. Yaşı 17 iken iki binin üzerinde eseri vardı; ancak asıl başarısını, ‘Moulin Rouge’ müzikholünü anlattığı renkli posteriyle yakaladı. Kankan danslarının yapıldığı Moulin Rouge’un elektrikle aydınlatılmış süslü dekoru, ressamın eserde ampuller resmetmesine ilham verdi. Tablo, empresyonist akımın, Paris gece hayatını anlatan en iyi örneklerinden biri olarak nitelenir.

The Scream - Çığlık
Edvard Munch - 1863-1944
Norveç
1893
Norveçli ekspresyonist ressam Edvard Munch, Oslo’da eğitim aldıktan sonra belirli aralıklarla Almanya, İtalya ve Fransa’da yaşadı. Gauguin ve Van Gogh’dan etkilendi; hatta kendinin de en az onlar kadar hastalıklı bir mantığa sahip olduğunu kabul etti. Aslında bu Munch’un sanat hayatına önemli bir katkı sağlayarak eserlerini hayat, aşk ve ölüm arasında dolanan bir üçgende vermesine neden oldu. Çizgileri ve renkleri birbirinin içine geçirerek kullanmasıyla dikkat çekti. İlk dönem eserleri daha karamsar olmasına rağmen yaşamının sonuna doğru yaptığı tablolarda, bu kötümserliğin yerini mutluluk ve umudun aldığı açıkça görülür. En önemli tablosu ‘Çığlık’, korkan, umutsuz ve karamsar bir insanın yüzüne verdiği ifadedeki mükemmelliğiyle dikkat çeker. Doğanın çığlığı olarak da anılan eserde ressam, gün batımı esnasında, trabzanlara yaslanmış insanın, doğanın sesini duyduğu andaki ifadesini resmeder.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder